Sevgili Kafkasyalılar
Sevgili Kafkasyalılar
Sevgili Kafkas’ılar;
Ben bir Kafkasyalıyım. Çocukluğum bir Çeçen Köyünde Kafkasya’ya dönme hayalleriyle fanteziler kuran büyüklerimizin hikâyelerini dinleyerek geçti. Büyüklerimizin hiçbiri hayallerini gerçekleştirip ata yurduna dönemedi. Büyüklerimizin her biri “Kafkasya’ya dönme hayali” ile hakkın rahmetine kavuştukça hiç kimsenin umursamadığı bir sürgün yaşantım, hiç kimseyle paylaşamadığım bir ıstırabım oldu. Geçirdiğim ömrü, bir kafesteki kuş gibi kendi içimde yapayalnız yaşadım. Bu yalnızlığın acısını şiirlere söyledim, öykülere anlattım ya da hikâyelerle paylaştım. Şimdi, sizlerle paylaşmak istedim!
Hegel, “Ruhun Felsefesi” adlı yapıtında; “Yalnızca Kafkas ırkında ruh salt bir özelliğe ulaşmakta, yalnızca burada ruh doğa ile bütünleşmekte, kendisini salt bir bağımsızlık içinde tanımakta, iki aşırılık arasında kaybolmaktan kurtulmakta, kendini ve özgün gelişimini tanımlamakta, böylelikle dünya tarihini doğurmaktadır. Dünya tarihinin gelişmesi Kafkas ırkı ile başlar” demektedir.
Dünyada, tarihin bilinen dönemlerinde fetih amaçlı askeri çatışmalar yaşamayan iki komşu ulus ya da uruk bulmak güçtür. Kafkasya bir istisnadır ve Kafkasya halkları Kafkasyalı lığı kendi içlerinde bir saygınlık olarak kabul etmişlerdir. Başka bir deyişle, Kafkasya insanlığın bilincinde kendine özgü özellikleri ve bunlardan kaynaklanan durumuyla ayrı bir kıta olarak algılanmış ve yaşamını sürdürmüştür. Belki de bu nedenle, bu kabul edilmeyen kıta insanları, özgürlük mücadelesinde bu denli ısrarcı olmuştur.
Maziye bakacak olursak; töre devletçikleri halinde örgütlenen Kafkas Boylarının tam bir birlik şuuruna eriştikleri söylenemez. Zaman zaman bir devlet bütünlüğü içinde sağlanan siyasi birlik, yerli uruklar tarafından değil de dışarıdan gelen uluslar tarafından gerçekleştirilmiştir. (Alan Devleti, Hazar Devleti) gibi.
19. Yüzyılda bir Kafkas Cumhuriyeti Kurulmuş, Cumhurbaşkanlığına Abdülmecid Çermoy getirilmişse de ömrü çok kısa olmuştur.
Kafkas kabileleri arasında birlik sağlayıp “Birleşik Devlet Olma” fikrini benimseyerek o fikri gerçekleştirmeye çalışan ilk siyasi öncü, 18.yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan İmam Mansur’dur. Kafkasların yetiştirdiği bu büyük insan henüz layıkıyla araştırılmamıştır. İkinci siyasi lider ise; İmam Şamil’dir.
İyi yetişmiş, birikimli bir aydın olan İmam Şamil, mücadele planlarını hazırlarken kendisinden 50 yıl önce Rus istilasına karşı bütün Kafkasları birleştirmeye çalışan İmam Mansur’un mücadele planlarından geniş ölçüde yararlanmıştır.
Rus kaynaklarında Nakşibendî tarikatına mensup birer şeyh ve çarlık rejimine karşı baş kaldırmış birer kahraman ya da asi olarak nitelendirilen; İmam Mansur ve İmam Şamil, aslında birer siyaset adamı ve birer komutandı.
Özellikle Şamil’in siyasi kişiliği bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkarsa, Kafkasların siyaset tarihi, orada yaşayan kardeş halkların bir bayrak altında birleşme ve bağımsız bir devlet olma ülkülerinin güç kazandığı görülür.
İmam Şamil’i ebedileştiren özelliği, O’nun Devlet kuruculuğudur. Şamil’in Kafkaslarda ulusal birlik sağlama ve milli devlet kurma mücadelesi, O’na uluslararası bir şöhret de sağlamıştır.
İmam Şamil’in esas gayesi, tıpkı İmam Mansur gibi Kafkasları Rus istilasından kurtararak Bağımsız Kafkasya Devleti kurmaktı. İmam Muhammed, İmam Hamzat ve son olarak da Cahar Dudayev; onların amaçları da aynıydı. Ne hazindir ki, gayelerine ulaşamadılar!
Sonuç; Milyonlarca uruk evladı öldürüldü, ezildi, aldatıldı, asimile edildi ve sürüldü.
Kalanlar, zor kullanılarak Rus halkının tarihsel, sosyo-politik ve ekonomik gelişim sistemine dâhil edildi.
Sürülenler, farklı ülkelerin muhacirleri olarak dünyaya yayıldı. Bugün Diasporada bulunan bizler, o muhacirlerin torunlarıyız.
Bu hazin sonuca rağmen; aslanlarla, kartallarla, kurtlarla özdeşleştirildik! Dilen dile kahramanlık menkıbelerimiz söylendi? Adlarımıza destanlar düzenlendi? Bu da bizleri şovenistçe özelleştirdi ve birbirimizi bile beğenmez hale getirdi!
Çok özel olduk! Öylesine özel olduk ki; bir ulus olma şansını yitirdiğimiz gerçeğini göz ardı ederek, birlik olma şansımızı da tepmeye başladık? Mensup olduğumuz urukları göklere çıkarırken, mensup olmadığımız boyları dışlayarak birbirimizi hırpalar olduk.
Birbirimizi hırpalarken bir gerçeği de göz ardı ettik. O gerçek; hiçbir boyumuz diğerinden daha üstün değil, hiçbirimiz de diğerimizden daha üstün değiliz. Kalmış ki üstünlük bir insanın kanıda değil, ruhundadır.
Birisi adam gibi bir adam ise; Çerkez olmuş, Asetin olmuş, … Önemli değil ama adam gibi bir adam değilse Çeçen olmuş, Abaza… Olmuş o da önemli değil.
Ama geçmiş çok önemli? Aynı hataları tekrarlamamak için kötü yapılanların bilinmesi, örnek almak için ise, iyi yapılanların unutulmaması önemli. Bu yüzden; ata yurdumuzda yapılan iyi şeylerden örnek, kötü şeylerden hisse alarak anayurdumuzda birlik şuuru içinde yapılanmalıyız.
Birlik Olursak; Ata yurdumuzdaki kardeşlerimize tavsiyelerde bulunabilir ve onlara “Birlik Şuuru İçinde Birbirinizi Destekleyin” diyebiliriz.
Birlik Olursak; Dün Abhazya’da, Çeçenistan’da, bugün de Suriye’de; Sürülen, ezilen, asimile edilen, vahşice katledilen kardeşlerimizin acılarını dünyaya duyurabilir ve onlara yardım ellerimizi uzatabiliriz.
Birlik olursak; güçlü oluruz! Birlik olursak dostlarımızın övüncü, hatta düşmanlarımızın dahi dostu oluruz.
Birlik olmazsak? Asimile oluruz! Tarihin sayfaları arasında yiter gideriz.
Birlik olmak için; etnik kimlik asabiyetinden kurtulmalı, eğitimli olmalı, siyaseti bilmeli ve şovenistçe davranışlardan kaçınmalıyız. Bir satranç maçında önce savunma yapılarak strateji belirlenir, sonra hücum için zemin aranır. Siyaset Arenası da bir satranç gibidir. Önce sabırlı, dikkatli ve akılcı olmalıyız, sonra stratejimizi belirlemeliyiz.
Bir milletin teminatı gençleridir. Genci olmayan bir toplumun yarınlarından söz edilemez. Ancak yaşlılarına saygı duymayan bir milletin gençlerinden de aydınlık yarınlar beklenemez. Çatısı olmayan bir binanın temeli bir işe yaramaz ama temeli olmayan bir binanın çatısı da bir işe yaramaz! O halde gencimizle, yaşlımızla birlik olmanın çarelerini aramalıyız.
Bir toplumda tecrübelerini sırtlayıp, bilgi birikimlerini yüklenerek yaşlılar önde gider de gençleri peşlerinden sürüklerlerse ya da gençler enerji rüzgârına binip yaşlıları peşlerinden koştururlarsa; o toplum bölünüp parçalanmaya mahkûm olur. Doğru olan; bir toplumun genciyle, yaşlısıyla omuz omuza birlikteliğidir. O halde bizler, Diasporadaki Kafkasyalılar da Etnik Ayrımcılık yapmadan; gencimizle, yaşlımızla birlik sihrinin büyüsüyle bir çatı altında birleşmenin yollarını aramalıyız.
Bugün Birleşik Kafkas Konseyi’nin ya da Çerkez Derneği’nin çatısı altında özgür insanlar olarak bir araya gelebiliyoruz.
Bizler Türkiye Cumhuriyetini Anavatan edinmiş Kafkasyalıların torunlarıyız. Ata Yurdumuzun olduğu kadar, Anayurdumuzun da evlatlarıyız. Kafkas kökenli olmakla öğünürken, Türk olmanın onuruyla, bu ülkenin birlik ve beraberliğini de savunmalıyız.
Şimdi, 1960’lara gitmek, o günlerdeki Kuzey Kafkas Derneğini anımsatmak istiyorum. Ankara’da bir avuçtuk! Ama saygındık ve gücümüzün doruklarındaydık. Çerkez’i, Abaza’sı, Asetin’i, Çeçen’i, Karaçay’ı, Tatar’ı … İle birlik ve beraberlik içindeydik. O günün koşullarında bugünün Çerkez Derneği (Beş Evler) binasını, yeriyle birlikte bizler almıştık. Orayı alırken her uruktan insanın emeği ve alın teri vardı. O emekçilerin içinde en büyük paya sahip olanlardan biri de Sayın Elbruz Gaytaoğlu idi! O, o yerin temeline alın terini akıtan bir Kafkasyalıydı. O saygın bir Asetin’di ve bizim sevgili hocamızdı. O, bizlere, sadece Kafkas oyunlarını öğretmedi! Etnik ayrımcılığın sakıncalarını, Kafkasyalı olmanın saygınlığını, birlik olmanın gücünü, o gücü paylaşmanın sevincini de öğretti. Şu an Elbruz Ağabey’i ve eşi Fevziye Ablayı özlemle anıp, rahmetle yâd ederken sıcacık sevgilerini yüreğimde saygıyla taşıyorum.
O yıllarda Kuzey Kafkas Derneğinin bir halk oyunları ekibi vardı; Daryal, Hidayet, Cankat, Bislan, Ersin, Yunus, Faruk, Mustafa, Saadettin, Cihan, Necdet, Ata, Necip, Yahya, Ahmet, Orhan, Muammer, Burhan, Ramazan, Nilüfer, Sermin, Mualla, Mine, Nazlı, Nihal, Şeniz, Macide, Mukaddes, Münevver, Necla, Necla Bağ, Rüçhan, Güler, Bilge, Melikşah, Selmat, … Ve ben; o yıllarda Kafkas Oyunlarını doruklara taşıyan gençler bizlerdik. O yıllarda, ağabeylerimiz, ablalarımız ve kardeşlerimiz vardı; İzzet Aydemir, Kemal Cankat, Sarı Burhan, Galip Öğün, Öztürk Öğün, Özgün Öğün, Hüsamettin Ağabey, Battal Güneş, Halis Güneş, Hayri Güneş, Duran Dinçer, Demirkan Ağabey, Bayram Ağabey, Mürsel Öğün, Baba Yaşar, Saim Ağabey, Şerif Baştav, Nazım Canpolat, Kaya Ağabey, Fahri Huvaj, Kazım Berzek, Aytek Kubat, Sefer Berzek, Deniz Demirkan, Namık, Yavuz Altun, Aptullah, İmdat, Selahattin, Mustafa, Tuncer, Gökhan Öğün, Hacı Murat, Türkan Abla, Güner Abla, Nusret Çeviker, Gülay Öğün, Aysel Çeviker, Güneş Öğün, Kuzu, ikizler Aysel-Ayten Çeviker, Meral, Saadet Gaytaoğlu, Janset Gaytaoğlu ve Demet Gaytaoğlu ve daha niceleri. Bizler bir aileydik! Hiçbir şekilde etnik ayrımcılık sorunu yaşamadık. Sevgi, saygı ve hoşgörü içinde bir olmanın onurunu paylaştık!
Ne hazindir ki, 70’ lirde sağ ve sol çatışmalarına takıldık, aile yapımız bozuldu! Şimdilerde ise, siyaset arenasının çarklarına takıldık, o çarkın dişlileri arasında pupa-yelken meçhule gidiyoruz?
Bugüne kadar belirsizleşerek ayrışan sosyolojimizi birleştirebileceğimizi umuyorum. Etnik kimlik ayrımcılığı yapmadan, bir olmanın gücüne inanan ve yüreğinde Kafkasyalı olmayı itibar kabul eden her Kafkasyalıyla bu gidişe dur diyebilmeyi! Bir olma inancını paylaşan, ben Karkaslıyım diyen her hemşerimizi; eleştiri, öneri ve desteğiyle, sadece ben Kafkas toplumu için ne yapabilirim değil, ben kendim için ne yapabilirim düşüncesini tartışmaya ve ortak paydada birleşmeye çağırıyorum.
Sevgili Gençler
Çeçenler, Çerkezler, Avarlar, Asetinler, Karaçaylar, Tatarlar … Bizler Kafkasyalılarız! Bizler kutsal bir ağacın kökleriyiz! Hangi kökümüz kesilirse kururuz! Bizler Karkaslıyız!
BEN KAFKASLIYIM DEME!
Abhazlık yaraşır nara atışına
Kuşhanlık yakışır endamına bakışına
Şairlik işaret Nahçivan’dan çıkışına
Kafkaslısın anladık sen tekrar deme
İnguş olma gururu kartal gibi bakışında
Lezgilik belirgin şimşek gibi çakışında
Kabartaylık çığ gibi çağlayıp akışında
Kafkaslısın anladık sen tekrar deme
Abzek olduğun belli güzel yüzünden
Gerilmiş yaya benzeyişin Karaçay özünden
Gürcü müsün geçilmiyor nazından
Kafkaslısın anladık sen tekrar deme
Çerkez misin hançer gibi çıkıyorsun kınından
Tatar mısın özgürlüğü silemiyorlar kanından
Çeçen misin kükredikçe destanlar doğuyor ününden
Kafkaslısın anladık sen tekrar deme
Setenaysın destan yazdıran Şapsığ eliyle
Şamilsin kurtuluş duası okuyan Avar diliyle
Dudayevsin bendini aşan Çeçen seliyle
Kafkaslısın anladık sen tekrar deme
Entrikalarla böldüler seni İnguşa Laza
Dilinden ayırdılar Ubıh Abaza
Şehit Abrekler çağırıyor gelin diyor bize
İçinde birlik ateşi yanmıyorsa Ben Kafkaslıyım Deme.
18 Kasım 2021
Spor ve Sağlıklı Yaşam Eğitmeni
Dr. Harunhan Remzi Öztürk